Aslında imkan olacaktı da, tarih uzmanı Heredot Cevdet'i çağırıp, "Tüm bardaklar dolsuuuuuunnnn!" diye bağırıp, son çay kaşığı seslerini de sonlandırıp, Erbakan'ın nasıl kıbrıs fatihi oluverdiğinin(!) en gerçek, en doğru ve en ciddi hikayesini anlattıracaktık... Süppeeer olurdu değil mi?
Ne yapalım biz de eldeki imkanlarla yetinir ve kendimiz izah etmeye çalışırız.
2. Dünya savaşında Hitler amcamız mağlup olunca, mağlup olana kadar pek çok Müslüman halklarının batının sömürgesinden kurtulmasına sebep olunca, mağlup olana kadar Fransa'yı yerle bir edince, İngiltere'nin pestilini çıkartınca ve bu batı ülkeleri el mahkum yeniden sömürgeciliğe yeltenince... İşte tam da o zamanlarda yani ikinci dünya savaşının bittiği 1945 ile 1992 arasında inanılmaz bir mücadele yaşandı dünya üzerinde, özellikle de bölgemizde...
Batı, yeni/yeniden sömürge imkanlarını 2. dünya savaşında Hitler'i mağlup edip savaştan galip çıkan Ruslara kaptırmak istemiyordu. Şu güzel ülkemizin sağındaki solundaki pek çok sınırları cetvelle çizilmiş türeme ülkeler, zaten Rus/Komünist nüfuzuna/tesirine/kontrolüne girmişti. Her yolu kullanarak inanılmaz bir mücadele batı ülkeleri(Kapitalistler) ile Rusya (Komünistler) arasında devam ediyordu ki, hiç olmaması gereken bir şey oldu. Yunanistan da düştü... Evet Yunanistan'da Rus yanlısı komünist askeri cunta darbe yaptı. Yunanistan derhal Rusya kontrolüne girdi. Batı, buna doğrudan askeri müdahale yapamazdı. Bir dünya savaşını daha kaldıramazlardı. İş biraz uzasa da Rus yanlısı bu darbeci cuntaya karşı bir şeyler yapılmalıydı. Halk desteği de sağlam olan bu cuntanın halk desteğinin kırılmasına, yüzünün kara çıkarılmasına ve bu yöntemle al aşağı edilmesine karar verildi.
Bunun için ne yapılabilirdi? Türk - Yunan savaşı çıkartılıp Yunan'a ağzının payı verilebilirdi ama bu sonrası için çok kötü olurdu. Hatlar karışırdı ve sonra bir de Türklerle uğraşılırdı. Zaten dört yüz sene Türk idaresinde kalmış Yunanistan zor kurtarılmıştı.
O halde başka bir parlak fikir lazımdı. Onu da bulmakta zorlanmadılar; Kıbrıs... Kıbrıs'ı iyice kaşıdılar, Rumları gazladılar, sonra da bizi üzerlerine gönderdiler, istedikleri kadar müdahale ettik ve sonra istedikleri yerde bizi durdurdular ve hiç bir zaman Kuzey Kıbrısı bile bizim idaremize bırakmadılar. Tam bunları yaparlarken başbakan olan Ecevit'i bile tam manası ile ikna edemediler ve başbakan yardımcısı olan Erbakan'ın zaten haşin, dik kafalı, dediğim dedik, kendinden müteharrik, şişirilmeye çok müsait tam bir gaz(!) balonu olduğunu bildiklerinden daha Ecevit yurtdışındayken bu görevi Erbakan'a havale ettiler. Hiç uğraşmadılar...
Sonrasında da bu mağlubiyeti Yunan iç siyasetinde kullanıp Kıbrıs'ı bile korumayı başaramayan Yunan askeri cuntacıları indirdiler ve Yunanistan'ı Rus nüfuzundan aldılar.
İşte bütün hikaye bu...
Tabii bunu evvelinden, ortasından ve sonundan konu başlıkları, hatıralar, deliller, gerekçeler, Yunan ayağı falan derken 3-5 cilt eserle anlatmak da mümkün ama onu da genç tarihçilerimiz yapsınlar. Ben yaşlandım artık. Yaşım oldu 32... Ayrıca vaktim de hiç müsait değil...
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
***
Bülent Ecevit: ''Bunlar ciddiye alınacak şeyler değil. Kıbrıs harekatı emrini ne ben verdim, ne Erbakan verdi.''
Dikkat! Gerçek sahibinin CIA olduğu ispat edilmiş olan Facebook ve benzeri Amerikan menşeli sosyal ağlar bizi uzun yıllardır sansürlüyor. Bu yayını paylaşıp, söz konusu sosyal ağlar üzerinde yaymayı, duyurmayı başaramayacaksınız. Ayrıca bu sosyal ağlardaki sayfalarımıza takipçi olduğunuzda, paylaştıklarımızın çoğunu göremeyeceksiniz. Bu, son sekiz senedir bu şekilde. Bu nedenle bizi, Akademi Dergisi'ni ve Mehmet Fahri Sertkaya'yı, farklı konudaki yüzlerce sitelerimizin bütün yayınlarını Telegram kanalımızdan takip etmenizi tavsiye ederiz: www.t.me/AkademiDergisi
(Takipçiler birbirinin isim ve telefon numaralarını bile göremez. Çok güvenli ve huzurlu bir ortamdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.