17 Aralık 2015 Perşembe

Yusuf el-Karadavi Kimdir? | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, Mehmet Fahri Sertkaya, yusuf el karadavi / kardavi, abd, israil, nato, bop projesi, cia, mossad, mahmud ustaosmanoğlu, beşar esad, siyonizm,




SİZİNLE ADETA DALGA GEÇİYORLAR

Bu herif, Mahmud efendiyi müceddid seçenlerin başında geliyor ve o İngiliz casusu bir "NATO imamı"...

Yusuf el-Karadavi Kimdir?

Yüzde seksen küsuru Sünni Müslüman olan Suriye'de, Esed'i destekleyen, BOP'a yani gerçek adı ile Büyük İsrail devleti projesine karşı çıkan, saymakla bitmez, çok sayıdaki Sünni alimden biri olan Muhammet Said Ramazan El Buti, camide sohbet vermekte iken bombalı bir saldırı ile şehit edilmişti. Suriyeli Sünni alim el Buti'nin, CIA-MOSSAD uşağı sözde muhalif ve mücahid, özde paralı kiralık katil teröristler tarafından şehit edilmesi üzerine, Yusuf El Karadavi’nin yaptığı açıklamalar, dünyanın dört bir tarafında çok sayıda müslümanda öfke uyandırmıştı.

Ortadoğu ülkelerinde ‘Arap baharı’ adı altında, Büyük İsrail projesini gerçekleştirmek için yapılan ihanet, tahrip ve yıkımların çoğu, satın alınmış sözde İslam alimlerinin, özde Amerikan ve Siyonist casuslarının fetvaları sayesinde gerçekleşmişti. İslam'ı bir din gibi değil de, bir siyasi ideoloji hatta siyasi parti gibi kabullenip, dünya menfaat ve siyasetine alet eden İslamcılar da bu projede yoğun olarak kullanıldılar.

Özellikle de Arap halklara karşı hazırlanan komploda rolü deşifre olan Karadavi bunlardan biri... Ortadoğu'daki müslüman halkların ezici çoğunluğunun gözünde, kimliği ve misyonu çoktan deşifre olan Karadavi, İngiliz casusu bir NATO imamından başka bir şey değil...

Onun şimdiye kadar İsrail'e, Siyonizme ve bunların kuklalarına karşı cihat etme fetvası çıkarmaması acayip bir çelişkidir. Oysa kendisi, Katar’ın, ABD-İsrail planlarının, NATO’nun hizmetindedir ve bu güç odaklarının nüfuzu sayesinde sözde Dünya Müslüman Alimler Birliği başkanıdır.

Adamın geçmişi, hizmet ettiği arka planı, neye/kime çalıştığını bize anlatıyor. 

Hikaye, 1954 yılında başladı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdulnasır İskenderiye şehirinde Menşiyye meydanında bir suikast girişimine uğramıştı. Suikastin başarısızlığı Müslüman kardeşler (İhvan-ı Müslimin) liderlerinin ülkeden kaçmasına neden olmuştu.

Onlardan birisi, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan arasında gidip gelen Dr. İbrahim İzzeddin idi. Daha sonra Arap Emirliği kimliğini alarak Abu Dabi’de Şeyh Zayed’in yardımcısı olarak görev yaptı.

Müslüman Kardeşler örgütü üyesi olan mültecilerin çoğunluğu Körfez Şeyhlikleri arasından Katar’ı tercih etti (Emir Hamad daha iktidar olmamıştı) Onlardan birisi, Mısır askeri hapishanesinde göz altına alındıktan sonra Emniyet sorumlusu Salah Nasr tarafından Mısır İstihbarat örgütü lehine çalışmayı kabul eden Yusuf El Karadavi idi.

1. Resim: Karadavi’nin Mısır istihbarat arşivlerinde dosyasındaki fotoğrafı

Katar’da durumlar değişti. Yusuf El Karadavi, biraz saf olan Katar şeyhlerini Salah Nasr istihbarat örgütünden maddi olarak daha faydalı buldu. Bu yüzden Salah Nasr’la ilişkisini kesti. Mısır hükumetinin pasaportunu yenilemediği gerekçesiyle şimdiye kadar taşıdığı Katar kimliğini aldı. Onun tercihlerinin en büyük amili/etkeni, para ve menfaat idi.

Katar o dönemde İngiliz sömürgesiydi. İngilizler, Süveyş kanalı ve Arap-İsrail kavgası konularında Abdulnasır’la kavga halindeydiler.

33 yaşında olan Karadavi o dönemde Katar’ı ve bir kaç ülkeyi daha işgal eden İngiltere’ye karşı hiç bir konuşma yapmadı. Aksine, her şeyiyle İngiliz olan Katar’a iltica edip, hazinesinden maaş almaya başladı. Almaya da devam ediyor. O zaman, İngilizlerin kışkırtması ile ve Müslüman kardeşler örgütünün politikasına da uygun olarak, Siyonist rejimle savaşan Abdulnasır’a karşı kampanyalar düzenlemeye başladı.

Karadavi, körfez’deki İngiliz işgalini hiç eleştirmedi. Katar şeyhliğinde ilişkileri giderek derinleşti. Katar’ı fiili olarak, Ali bin Abdullah Âl Tani tarafından silahlı kuvvetler ve polis genel komutanı tayin edilen İngiliz subay Cochrane yönetiyordu. Katar halkının çoğunluğu işgalci İngilizlerle işbirliği yapmayı reddettiği için ordu ve polisin çoğunluğu Hintli ve Asyalılardan oluşmaktaydı. 

İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinde eski bir subay olan Philip Blant ise Katar hükümdarı yardımcısı olarak işe başladı. 1950’de İngiltere Arthur Wilton’u yine ‘hükümdar yardımcısı’ ismi altında Katar’da birinci siyasi sorumlu olarak tayin etti.

2. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali Âl Tani ordu ve polis komutanı Ronald Cochrane ile birlikte

Cochrane, Müslüman Kardeşlerin Katar yarımadasındaki faaliyetlerini kontrol ediyordu. Onlarla özel ilişkiler dokumaya başladı. Özellikle de uzaktan din eğitimi alan El Kardavi ile... 

O zamanda Kardavi’nin Mısır cumhurbaşkanı Abdulnasır’a karşı kışkırtma aktivitelerinden başka yaptığı bir şey yoktu. Daha sonra Filistin direnişine karşı bir kampanya başlattı. Bir çok Katarlı iş adamının, ‘kendini tehlikeye atma’ olarak tanımladığı Filistin direnişine maddi destek vermesini engelledi.

3. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali, Ronald Cochrane ve aralarında Yusuf El Kardavi’nin bulunduğu Müslüman kardeşler örgütü mültecileri ile birlikte

Hükümdar ailesine giderek yakınlaştı. Onlara göre fetva hazırladı. O fetvaların en meşhuru, Şeyh Hamad’ın babasını sırtından vurmasını ve ona karşı bir darbe düzenlemesini mübah sayan fetva. Kuranı Kerim’de açık açık zikredilen (Onlara (babalara) hiç bir kötü söz söyleme, kötülük yapma) ayetine ters olmasına rağmen Kardavi ümmetin çıkarının Hamad’ın yaptığını gerektirdiğini öne sürdü. Sanki Hamad’ın babasına karşı düzenlediği darbe hanımı Moza ve Siyonist rejimin isteğiyle değil de Katarlı ümmetin isteğiyle oldu. Ki siyonist rejim hemen, Şeyh Kardavi’nin konuğu olduğu ‘Şeriat ve Hayat’ programını yayınlayan El Cezire televizyonu binasının çok yakınında bir elçilikle mükafaatlandırıldı.

Şimdiye kadar açık olan bir soru var: Yusuf El Kardavi’nin İngliz subay Cochrane ve İngliz istihbaratıyla ilişkisi ne kadar gelişti?

Hiç kimsenin milyonlarca müslümanı aptal yerine koymaya hakkı yok. Hiç kimsenin akıl sağlığı da yerinde olmayan hasta ve ihtiyar bir adam (Mahmud efendi) üzerinden, Sünnilik ve Nakşilik iddiası ile ve de kurmaca bir müceddidlik iddiası/tiyatrosu ile Türkiye müslümanlarını da dolaylı yoldan Siyonizme hizmet ettirme hakkı, lüksü yok.

Mahmud efendiyi müceddid ilan edenler arasındaki tek Siyonist casusu Karadavi değildir. Bu İslam/ehli sünnet davası, bu tasavvuf davası, bu vatan ve devlet davası sahipsiz değildir. İmam-ı Rabbani evlatlarını izlemeye devam edin. BOP'çuların, İslamcıların, particilerin, bozuk tarikatların, ihvancıların ve hepsinin ağababaları olan Siyonistlerle işbirliği halindeki İçimizdeki İsrail'in bütün planlarını bozacaklar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Dikkat! Gerçek sahibinin CIA olduğu ispat edilmiş olan Facebook ve benzeri Amerikan menşeli sosyal ağlar bizi uzun yıllardır sansürlüyor. Bu yayını paylaşıp, söz konusu sosyal ağlar üzerinde yaymayı, duyurmayı başaramayacaksınız. Ayrıca bu sosyal ağlardaki sayfalarımıza takipçi olduğunuzda, paylaştıklarımızın çoğunu göremeyeceksiniz. Bu, son sekiz senedir bu şekilde. Bu nedenle bizi, Akademi Dergisi'ni ve Mehmet Fahri Sertkaya'yı, farklı konudaki yüzlerce sitelerimizin bütün yayınlarını Telegram kanalımızdan takip etmenizi tavsiye ederiz: www.t.me/AkademiDergisi

(Takipçiler birbirinin isim ve telefon numaralarını bile göremez. Çok güvenli ve huzurlu bir ortamdır.)

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Merhum Kemal Kacar ile Tercüman gazetesinin 1989 yılında yaptığı mülakat | Akademi Dergisi

Aralık 1989'da Tercüman Gazetesinde, Süleymanlı Cemaatinin o zamanki idarecisi / ağabeyi merhum Kemal Kacar ile yapılan bir mülakat...

➥ "Süleyman Efendi meşrutiyete karşıydı."➥ "Atatürk İslam dininden uzaktı."➥ "Camiler kışla yapıldı."➥ "Humeyni Müslüman değil."➥ "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder."➥ "Flört kadına da erkeğe de günahtır.."


Aşağı kısımdan bütün röportajı metin halinde okuyabilirsiniz. Ya da resimlerin üzerine sağ tıklayıp "Resmi farklı kaydet" menüsüne tıklayarak, bilgisayarınıza indirdiğiniz resimleri, resim izleme programında büyüterek okuyabilirsiniz.

















Tercüman, Kemal KAÇAR'a sorulmayanları sordu

Süleymancılar cevaplıyor (Gerçekte soy adı Kacar'dır. Tercüman'da hep hatalı yazılmıştır.)

Nazlı ILICAK'ın kaleminden 

Kemal Kaçar, Süleymancılar'ın Sultan Abdülhamit yanlısı olduklarını açıkladı. 

"Süleyman Efendi Meşrutiyet'e karşıydı...'' 

Süleymancılar'ın lideri Kemal Kaçar'la uzun yıllardır tanışırız. Gazeteci sıfatımızla Strasbourg'da Avrupa Konseyi toplantılarını takip ederken, bazı kimseler onu uzaktan göstererek 'Çok önemli biridir' dediler. Kendi halinde, halim selim, terbiyeli bir insandı. Ehemmiyetinin/öneminin nereden geldiğini hemen anlayamadım. O zamanlar, 'Süleymancılar' hakkındaki sözler pek yaygın değildi. 

Kemal Kaçar'la dostluğumuz, uzun seneler devam etti. Gazetelerde onun için yazılanları okudukça hayrete düşüyordum. Çok medeni bir hali vardı. Nezaketi ve davranışlarıyla tam bir eski İstanbul efendisi idi. Kaçar'ın birçok görüşünü paylaşmak bizim için elbette mümkün değil. Ama karşılıklı hoşgörü havası içinde, zaman zaman beraber olduk, konuştuk, tartıştık. Kaçar, güven beslediği ve düşüncelerini çarpıtmayacağımızı bildiği için, bize bu mülâkatı vermeyi kabul etti. Kaçar'ın liderliğini yaptığı Süleymancılar'ın, inançlarını, Atatürk ve Cumhuriyet rejimi üzerindeki düşüncelerini, hangi amaç uğruna mücadele ettiklerini bu yazı dizisinde öğreneceksiniz. Onlara kızabilir veyahut görüşlerine katılabilirsiniz. Biz gazeteciliğin objektif ölçüleri içinde gündemde olan sıcak bir konuyu sizlere sunmakla yetiniyoruz:

Soru: Sayın Kemal Kaçar, kamuoyunda sizin grubunuza "Süleymancılar'' adı veriliyor. Bu ismi benimsemediğinizi ve yayınlarınızda daima tırnak içinde kullandığınızı biliyoruz. Ama mademki kamuoyuna mal olmuş, biz de sütunlarımızda sizden "Süleymancılar'' olarak söz edeceğiz. Nedir bu Süleymancılık? Süleymancılık adını benimsemediğinize göre, cemaatiniza siz ne ad veriyorsunuz? Süleymancılık bir din midir? Bir mezhep midir? Yoksa bir tarikat midir? 

Kaçar: Bizim 'Süleymancı' adını kullanmadığımız ve tasvip etmediğimiz doğru. Bizim arkadaşlarımız, kendilerine 'Süleyman Efendi'nin Talebeleri' denilmesini uygun bulurlar.

Süleyman Efendi'nin talebeleri, tam manasiyle katıksız ve tavizsiz İSLAM dinine bağlıdırlar, yani Müslümandırlar. Bu sebeple Süleymancılık diye bir din asla bahis mevzuu değildir

'Süleymancılar' itikatta ve amelde Sünni mezhebe tam bağlıdırlar. Amelde çok büyük ekseriyetle Hanefi mezhebine, yani İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan bin Sabit hazretlerine bağlıdırlar. İtikat bahsinde de İmam Ebu Mansur-u Maturidi hazretlerine bağlıdırlar. Şu halde Süleymancılık, bir mezhep de değildir. Türkler'in gerek Selçuklu devrinde, gerek Osmanlılar devrinde tabi oldukları 'Sünni' mezhebe bağlıdırlar.

Süleyman Efendi, kendisi şahsen 'Nakşi' idi ve Nakşiliğin hicri ikinci bin yıllarındaki en büyük mümessili/temsilcisi olan İmam- Rabbani Ahmed-i Faruk-i Serhendi hazretlerine ruhani nisbetle (1) bağlı idi. Şu halde 'Süleymancılık'' diye Süleyman Efendi'nin icad ettiği, kendine göre esaslarını vaz ettiği bir tarikat da mevcut değildir

Soru: Meydan Larousse'da Süleymancılık bahsinde bazı iddialar mevcut


KaçarMeydan Larousse daki 'Nakşibendi tarikatının bütün düşünce ve inançlarını olduğu gibi benimseyen Süleymancılığın esası ibâdettir. Nakşibendi tarikatına göre bütün gerçeklerin kaynağı Kurân'dır. İnsan her davranışında Kur'ân hükümlerine, sünni inançlarına bağlı kalmalıdır' cümleleri aynen hakikati ifade etmekle beraber, bundan sonraki 'Süleymancılık Kur'an dışında hiçbir kanun ve kural tanımaz. Devlet yönetimi, mahkemeler ve bütün devlet kurumları Kur'ân hükümlerine göre düzenlenmeli, kadınlar Kur'ân'dan başka bir şey okumamalıdır. Nikâh şeriat kurallarına göre olmalı, yeni harfler ve şapka atılmalıdır. şer'i bir yönetim kurulması için çalışan Süleymancılık, özellikle 1950'den sonra Anadolu'nun batı illerinde daha çok göçmenler arasında yayıldı.' cümleleri tamamiyle hakikate ters düşmektedir. Halbuki Meydan Larousse, ilmi bir eser olduğundan objektif davranması icab ederdi.


Soru: Tarikatler daha sonra bir çok kollara ayrılmışlar. Her kol da onun kurucusu ile anılmış. Öyleyse siz niye "Süleymancı" sözünden bu kadar rahatsız oluyorsunuz?

Kaçar: Bu suale, yukarıda verilen izahlar muvacehesinde tekrar cevaba lüzum olmasa gerek..

Soru: Yanlış bilmiyorsam, tarikatlerin kendine göre usulleri var. Mesela şeyh öldüğünde onun yerine halifesi geçer. Süleyman Efendi'nin halifesi kim? Siz mi onun yerine geçtiniz? Nasıl?

Kaçar: Süleyman Efendi'nin kendisinin meşreben Nakşi olduğunu fakat kendisinden sonra onun yerine herhangi birisinin geçecek tarzda faaliyeti olmadığını kat'i şekilde beyan etmiş idik. Nitekim, benim herhangi bir irşat postunda olmadığımı cümle âlem hatta Mısır'daki sağır sultan bile bilir.

Soru: Müsaade ederseniz biraz da, sizlere bu sıfatın verilmesine sebep olan kayınpederiniz Süleyman Efendi'den söz edelim. Süleyman Efendi'nin babasının adı ne, nasıl bir tahsil görmüştü?

Kaçar: Süleyman Efendi'nin pederinin ismi, Osman'dı. Osman Efendi İstanbul'da tahsil hayatını sürdürürken, bir rüya görmüş. Bu rüyada vücudundan bir parça kopuyor, göğe çıkıp parlıyor ve ortalığı aydınlatıyormuş. Tabii bu bir rüya rivâyetidir. İnanan olur inanmayan olur.

Soru: Bu rüya Osman Efendi'den mi menkul? 

Kaçar: Ben Süleyman Efendi'den dinledim. Benim gibi birçok arkadaşım da duydu.

Soru: Bu rüyadan sonra ne olmuş?

Kaçar: Osman Efendi memleketine dönüp evlenmiş. Dünyaya gelen çocuklarının içinde hangisi o vasıfta diye merak edermiş. Kayınpeder merhum biraz yetiştiği zaman, onda müşahede ettiği hallerden rüyasında gördüğü ışığın o olduğu kanaatine varmış.

Soru: Meselâ ne gibi halleri oluyormuş?

Kaçar: Meselâ çocuğunu dersiâm olmak üzere yetişmesi için Bafralı Hamdi Efendi'nin rahle-i tedrisine veriyor. Dersiâm tâbiri umûmi müderris mânâsina en yüksek rütbedir ilmi rütbeler içinde. Yani icazet verebilir. Kendisi de talebe okutur. Hamdi Efendi, Süleyman Efendi'nin hem aklını, hem de derslerini öğrenme hususundaki kabiliyetini takdir ediyor. O zamanın medrese muhitlerinde, "Zeki bir çocuk, yetişirse iyi bir âlim olacak" deniliyor. Aynı zamanda Süleyman Efendi'nin bir de sofuluk tarafı, müteşerri bir hali var. Namazlarını kaçırmamaya dikkat ediyor. Orucuna, Allah'ın emrettiği şeylere itina gösteriyor, nehyettiği yapma dediği şeylerden sakınıyor. Ayrıca, gerek hocaları ve arkadaşları, gerek babası, ahlâki vasıflarında bir üstünlük bulunduğunu müşahede ediyorlar Süleyman Efendi'yi bir müddet pederi okutmuş. Pederi Osman Efendi Silistre'de Satırlı Medresesi'nde müderrişmiş. Sonra Süleyman Efendi İstanbul'a gelmiş. O sıralarda senede bir veyahut iki senede bir, memlekete, ailesini ziyarete gidermiş. Pederi Osman Efendi, oğluna çok itina eder o içeriye girdiğinde ayağa kalkar ve "Buyrun Süleyman Efendi oğlum" dermiş. Kayınpeder de, bundan çok ezâ duyarmış. Babasının meşgul olduğu ani yakalayıp, mesela kahve yapmak için mangala cezve sürdüğünde, arkası dönükken, odaya hissettirmeden girermiş. Babasını, ayağı kaldırmak zahmetine, külfetine sokmamak istermiş.

Soru: Süleyman Efendi'nin pederi de dindar bir kimse miymiş? 

Kaçar: Müderris, medrese hocası, dersiâm.

Soru: Süleyman Efendi'nin lstanbul'daki tahsil yılları hangi yıllar oluyor? 

Kaçar: Abdülhamid devri.

Soru: Bazı ülemâ ki bunların içerisinde Saidi Nursi de var. Meşrutiyet'i aktif bir biçimde destekledi. Bazı ulema ise, Sultan Hamid'e sadık kalarak Meşrutiyet karşısında, en azından çekimser bir tavrı benimsediler. Acaba Süleyman Efendi'nin tutumu ne oldu?

Kaçar: Belli bir şey. Sünni bir âlimin ve ilmiyle âmil bir şahsın nasıl olacağı bellidir. Elbette fikren Sultan Abdülhamid tarafını tutacaktır.

Soru: Yani Meşrutiyet'e karşıydı?

Kaçar: Tabii. Çünkü Meşrutiyet demokratik bir hareketten ibaret değildi. Bunu anlamak lâzım. 1908'de Abdülhamid'i tahttan indirdiler. 1910'da Trablusgarp gitti. 1912'de Edirne'den yukarıya doğru bütün Rumeli gitti. 1914'te Birinci Cihan Harbi'ne girildi. 1918'de Misak-ı Milli hudutları içinde memleketi kurtarmak için harekete geçildi. Meşrutiyet, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmaya yönelik bir hareket. Süleyman Efendi Meşrutiyet'in arkasından felaket geleceğine inanırdı. Nitekim bu, fiilen tahakkuk etti

Soru: Süleyman Efendi kaç yılına kadar yaşadı? 

Kaçar: 1959'un 16 Eylül'ünde vefat etti.

Soru: Doğum yılı nedir? 

Kaçar: 1304

Soru: Demek hem İkinci Meşrutiyet'i hem de Cumhuriyet'i gördü. Meşrutiyet'i tasvip etmediğini söylediniz. Ya Cumhuriyet'i nasıl yorumluyordu?

Kaçar: Bunun için Süleyman Efendi'nin İslâm'a bağlılığı ile Cumhuriyet dönemindeki, inançla, dinle ilgili tatbikata bakmak lâzım.

(1) Ruhâni nisbet, cismani hayatla halen diri olmayan yani, birçok seneler, hatta asırlar evvel ölmüş bulunan büyük bir mürşidin ruhaniyyetinin tasarrufu ile irşad olunmaktır.



Dikkat! Gerçek sahibinin CIA olduğu ispat edilmiş olan Facebook ve benzeri Amerikan menşeli sosyal ağlar bizi uzun yıllardır sansürlüyor. Bu yayını paylaşıp, söz konusu sosyal ağlar üzerinde yaymayı, duyurmayı başaramayacaksınız. Ayrıca bu sosyal ağlardaki sayfalarımıza takipçi olduğunuzda, paylaştıklarımızın çoğunu göremeyeceksiniz. Bu, son sekiz senedir bu şekilde. Bu nedenle bizi, Akademi Dergisi'ni ve Mehmet Fahri Sertkaya'yı, farklı konudaki yüzlerce sitelerimizin bütün yayınlarını Telegram kanalımızdan takip etmenizi tavsiye ederiz: www.t.me/AkademiDergisi

(Takipçiler birbirinin isim ve telefon numaralarını bile göremez. Çok güvenli ve huzurlu bir ortamdır.)

Bu güne değin en çok tıklanılanlar