1- Erbakan'ın sahip olduğu, tahsil ettiği İslami ilimler hangileridir? Hangi medresede, hangi müderristen, hangi ilimleri tahsil edip de icazet almıştır? Resmi bir icazet sormuyoruz, gayri resmi bir icazet vesikası da olur?
"Boş adamdı" demekten her fırsatta geri duramadığımız Erbakan hakkındaki bu iddialar karşısında, ezberimiz bozuldu, hakkımız olarak mesnet, ispat isteriz. Biz Erbakan'da sürekli gördük ki, temel İslami meselelerde bile doğru düzgün malumat sahibi değildi. Çoğu meselede ya bilmediğinden ya da işine öyle geldiğinden uydururdu.
2- İranlı şiilerle vahdet tesis edecekmişiz. Çok şaşırdık... O halde biz mi şiileşeceğiz yoksa onlar mı sünnileşecekler?
Biz, 20 ana gruba ayrılmış, kimisi ayetleri inkar eden, kimisi Hz. Ali'ye haşa ilah diyen, kimisi mut'a nikahını savunan, kimisi "Bir gecede en fazla 12 kadını mut'a ile nikahlayabilirsiniz" fetvası veren, kimisi ezanı sünnet olan şeklinden çıkarıp bozan, kimisi namazlarında bile sahabelere lanet eden, kimisi "Peygamberlik Ali'nin hakkı idi" diyen, kimisi hacca bile gitmeyip hac yerine kerbalaya giden sapıklarla neyin ittifakını, af edersiniz yanlış oldu, ittifak da değil tevhidini tesis edeceğiz? Herifler, ayetullah diye bir makam uydurmuşlar, haşa peygamber yerine koymuşlar, bunların hatasız ve masum/günahsız olduğuna inanmışlar (tıpkı hristiyanlardaki papa gibi) böyle bir hayal dünyasında böyle bir makam oluşturup birçok dini liderlerini bu makamda gördükleri halde kendi aralarında bir birlik, beraberlik, ittifak yok, tevhid ise hiç yok, bizimle mi tevhid tesis edecekler? Arif olan bu izahtan anlar ki, bir araya gelip kaynaşacağımız bir olacağımız bu şiilerin arasına, faraza gerçek bir hatasız ve masum peygamber gönderilmiş olsa, hiçbir şeye yaramayacak çünkü zaten Hz. Ömer zamanında kılıç zoru ile İslam'a girmiş İran'ın, hiçbir döneminde asıl derdi İslam olmadı. Bozuk İslam inanışları da Acemlerin tarihi boyunca meşhur olan kibirlerine bir alet oldu, araç oldu.
İslam'ı bir siyasi parti ya da siyasi ideoloji seviyesine indirircesine hatalar zincirini elli yıldır sergileyen zilli görüşçü bu arkadaşlar bilmezler mi, İran'ın gerçek dini yapısını? Ateist, komünist, ateşperest, putperest bir çoğunluğun olduğunu? CIA'nın Humeyni'yi kullanarak kurduğu sözde İslami rejimin, son derece aşırı korumaya alınmış olduğunu, askeri-istihbari aşırı koruma ile bu çakma rejimin halka rağmen ayakta tutulduğunu, halkın ezici çoğunluğunun bu rejimi istemediğini, polisiye tedbirler olmasa iran halkının iki günde bu ayetullahları parça parça edip sözde İslami rejimi yerin dibine sokacağını?
3- Kendi ülkesinin darül harp mi, darül islam mı olduğunu bile sıkıntı etmemiş, kafasına göre bir fıkıh uydurup işine gelen her yerde işine geldiği gibi hükümler uydurmuş, bu çerçevede küfrün partisini islami parti bile ilan etmiş, kendisini halife gibi pazarlamış, bu hallere gelebilmek için bir öğlen namazını üç beş farklı camiye giderek, cemaat görsün diye tekrar tekrar kılmış, yatsı namazlarını da etrafta yabancı kimse yoksa kılmamış Erbakan mı...
Henüz kendi üzerinde ve kendi ülkesinde şeriatı hakim kılamamış, uygulama sahasına geçirememiş, siyasi menfaatlerine seviyesizce alet ettiği bir İmam hatip sorununu çözememiş, memleketteki iki basın mensubunun, muhabirin ağzının payını verememiş, siyasi manevralar ile ayaklarını kaydıramamış ve daha saymakla bitmez tezatlar ve aşırı zayıflıklar sergilemiş Erbakan mı...
Kendi ülkesindeki İslam cemaatleri ve tarikatlerinin yüzde 99'u ile sürekli kavgalı ve hasım olmuş, onlarla bile tevhid değil, ittifak bile kuramamış Erbakan mı....
Böyle bir Erbakan mı İslam Ortak Para Birimi, İslam Ortak Savunma Teşkilatı, İslam Ortak Kültür Teşkilatı gibi birliktelikler kuracakmış? Hem de böyle bir İran ile, vehhabi Suudiler ile, ilan edilmemiş İngiliz, Fransız, Amerikan sömürgeleri konumunda olan halkı müslüman ülkeler ile öyle mi? İşte bu bakış açısı, bu çaba, evcilik oyunu değilse nedir? İşte bu, liderlik hırslarına İslam davasını alet etmek değilse nedir? İşte bu islamcılık değilse nedir? Gerçekten Allah rızasını, gerçekten ümmetin kurtuluşunu, gerçekten memleketin kurtuluşunu dert edinmiş, gerçekten Allah'tan, azaptan, cehennemden, kul hakkından korkan birinin yapabileceği şey midir şu hareket tarzı? Küfrün tüzüğüne bağlı diğer partilerle aynı tüzüğe sahip sözde İslami partisi ve kendi siyasi menfaatleri için bu kadar değeri hiçe sayabilen birisinin, yine dünya siyaset ve menfaati için İslam'ı malzeme etmiş acemler ile tevhid tesis edebileceğine, hatta ettiğine ben gönülden inanıyorum.
Partisi ve siyasi geleceği için bunları yapabilmiş ama 50 senelik mücadelenin sonunda gelinen yer bir hiç... Arkada bırakılan ise korkunç, akıllara zarar hatalar, veballer, kusurlar hatta felaketler ve hatta cinayetler.
Şimdi mezarında, şayet imanını kurtarabilmiş ise bile Erbakan, kan terlemiyorsa, ben de ilimden yana bir nasip almamışım. Hz. Ömer (r.a.), hz. Osman (r.a.) yapışmıştır yakasına "Bize, ailemize, şerefimize, namusumuza, dinimize küfür eden alçağa, Humeyniye, medhiyeler düzen ve ümmetin evladına tavsiye eden sen misin?" diye...
Erbakan'ın sözde hizmetleri ile ehli sünnetten ayrılan, teşkilatındaki bin bir türlü bozuk akımın birine kayan, dalalet ehlinden olan, hatta belki de küfre kayan ve Erbakan'dan önce vefat edenlerden bir teki, sadece biri yapışmışsa yakasına Erbakan'ın, ona yeter ama kim bilir kaç binlerce var. Ve halen kaç binlercesi arkasında vefat ediyor, imkan veriliyor mu bilmem, veriliyorsa kim bilir kaç kişi yakasına yapışıyor. Tahminimce her biri: "Bunlara niye izin verdin? Bu kitapları, bu bozuk hocaları, bu vehhabileri, bu selefileri, bu şiileri, bu mehzepsizleri, bu reformistleri, bu alim kılığına bürünmüş CIA ve MOSSAD casuslarını, bu Allah iki yüzlü puttur diyen it oğlu itleri, büyük adam diye bana niye pazarladın? Benim dinimle, ebedi/sonsuz hayatım ile niye oynadın? Bunların kitaplarını bana niye okuttun? Ben senin peşine dindar, dürüst, ahlaklı bir genç olacağım, dinime ve devletime, milletime hizmet edeceğim diye düştüm? Sen nasıl bir müslümansın? Sen nasıl bir insansın, sen nasıl bir vicdana sahipsin? Neden ebedi felaketlere sürüklenişimizi bile sıkıntı etmedin, bunlara engel olmadın?" diyordur ateşler içinde...
Bir de böyle bir Erbakan'ın resimlerini, böyle bozuk akımlarla canı pahasına mücadele etmiş, İngiliz istihbaratının başındaki kişileri şaşkına çevirmiş ve ümmete kurulan tuzakları bozmaya kendini adamış Abdülhamid han gibi birinin resimleri ile yan yana kullanmaktan da ar etmiyorlar. Abdülhamid han zamanında yaşasa idi Erbakan, İngiliz casusu Blunt'a, itikadı bozuk Cemaleddin Afganiye, İttihatçı masonlara karşı sergilediğinden başka bir hareket tarzı sergilemezdi Abdülhamit han.
Burası Türkiye! Meydan boş değil! Bu bozuk akım, bu zilli görüşçülük, bu teşkilat, iyice şiiliğe, selefiliğe, islamcılığa, demokratik cumhuriyetçi, seçimci, partici anlayışa, türlü itikadi ve ameli felaketlere kaymış olabilir. Ama biz, İmam-ı Rabbani evlatları buradayız, kimseye öyle ucuz üç beş cümle ile şov yapıp müslümanları kandırabileckeleri, dünya ahiret felaketlerine sürükleyebilecekleri meydanı vermeyiz.
Son olarak, bir insan şii ise, şii duruşu sergilemeli, selefi ise selefi olduğunu açıklamalı, dik duruşu olmalı ki muhatap alınsın. Bu Abdullah Kaya'nın kim olduğunu bilmem, bir takipçimin soruları vesilesi ile bu gün gördüm profilini... Bilen var mı, bu kişi kimdir? Böyle tezat dolu bir zihniyete, böyle üç satır yazıp karalasa, üç cilt eser yazarak düzeltilmesi gereken bir kafaya nasıl ulaşmıştır? Gerçekten bu kadar tezatın farkında değil midir, yoksa takıyye yapan bir şii midir?